Kayıtlar

Sorgu etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Sana Geleceğim

  Geleceğim yanına, yolunu bilmesem de, Geleceğim sessiz hıçkırıklarımla beraber hem de. Dizlerimin dermanı olmasa da geleceğim, Bir yudum suya muhtaç kalbimle geleceğim. Belki arkamda ağlayanım olmaz, Belki bir sürü beddua edenim olacak ama geleceğim. Kokunu duyumsamamak, sana sarılmamak için Burnumun direkleri sızlıyor hasretinden. İçtiğim sigara, yediğim yemek, Yürüdüğüm yol, yattığım yatak… Bana huzur vermeyen her saniye için geleceğim, Derdimi anlatacak kimsem yok diye geleceğim. Uykusuzluğun kol gezdiği bu hayatımla geleceğim, Ezbere bildiğim saçlarını örmek için, Özlediğim gözlerine bakmak için, Gülüşünü hissetmek için geleceğim. Sana şiirler yazdım, şarkılar dinledim bol bol, Sana gelip onları söyleyeceğim. Gözyaşlarına kurban olmak için geleceğim, Ellerini tutmak, dizlerinde uyumak, Tatlı tatlı bakman için geleceğim. Viranesi olduğum bu şehrin, Yıkıldığım bu sokakların, Ayyaş bir aç gezdiğim bu mahallelerin, Kimsesizliğimi haykıran insanların...

Kimse Anlamaz

  Tesbih çeker gibi sabır çektik. Hayal dünyasında bir ömür gezdik. Hayat mıydı, kanun mu? Yaradılış mı böyleydi? Kader ağlarını böyle mi örmüştü? Sevgisiz, saygısız mı olmuştuk? Gidilecek yol yok muydu? Biz neden dipsiz bir kuyuyduk. Sorgu sual yok muydu? Halden anlayan, sesime ses veren Kalp atışlarımı dinleyen yok mu? Sessiz çığlıklar neye yarar şimdi İsyanlarım kime? Haykırışlarım kime? Ellerimde birikmiş kurumuş Kızıllamış kan neyin nesi Kulaklarımda bitmeyen çığlıklar Elimde yine sigaram Kalan birkaç nefesim O da bana yetmez. Sana neler anlatasım geliyor bir bilsen Ama kesilir sesim, anlatamam. Anlamazsın, kimse anlamaz. Ferzan Maral  Yazar Notu Bazen insan, anlatamadığı duyguların yükünü sessizliğinde taşır. Her nefes bir dua, her çığlık bir sükûttur aslında. Kimse anlamaz çünkü herkes kendi yangınında donmuştur. Bu satırlar, bir iç yangının külleri arasından doğan sessiz bir feryattır.

Garip Değil mi?

  Bir gecenin sessizliğinde insanın Allah’la kendi içinde hesaplaşması… Bak gecenin kaçıdır… Sessizlik bile düşüncelerden yorulmuş. İnsan bazen o kadar derine iner ki, düşünmek artık bir yük olur. Çünkü fazla düşünmek, bilgelik değil, Allah’la arandaki perdeyi inceltmektir. Ve o perde inceldikçe sormaya başlarsın: Bu kadar yalanı, bu kadar ihaneti, bu kadar yüzsüzlüğü, bu küçücük dünyaya kim sığdırdı? Bu kadar acıya nasıl izin verildi? Bu bir isyan değildir, ama yaratılmış olmanın ağırlığını hissetmektir. İnsan bazen öyle bir noktaya gelir ki, ne dua eder, ne lanet eder; sadece susar ve anlamaya çalışır. Ne ben, ne sen, ne de bir başkası… Hiçbirimiz bu kirliliği, bu ihaneti, bu yalanı bitiremeyiz. Çünkü kötülük sadece insanda değil; yaratılışın gizli dengesinde saklıdır. Belki de Allah susuyorsa, insanı kendi sessizliğinde sınadığı içindir. Ama yine de garip değil mi? Bu kadar zalime, bu kadar namussuza, bu kadar yalancıya hâlâ bir gün daha nasip etmek…...

Sevgi ve Keder

  Küçükken büyükler, sevmenin çok güzel bir şey olduğunu söylerdi. Bir gün mutlaka herkesin karşısına sevdiği biri çıkar, derlerdi. Ben bu konuşmalara şahit olunca, bir an önce büyümek ve o günün gelmesini hasretle bekledim. Ve o gün geldi… O gün doğdu… Ve o günün doğuşuyla, onu gördüm. Sonra sordum kendime; Niye o gün doğdu? Niye o gün karşıma çıktı? Beni niye bu kadar kedere boğdu? Meğer o anlattıkları sadece bir hikâyeymiş. Sevgi sanıldığı gibi mutluluk değilmiş, Meğer sevgi kederin ta kendisiymiş. Çünkü sevgi, insanın en büyük sınavıdır; Bir yüreğe dokunursun ve o dokunuşta hem yaşamı hem ölümü hissedersin.  Ferzan Maral

Bilge ve Deli

  Bir bilgeydi, deli dediler. Oysa o, deliliği bir hastalık değil, aklın fazla düşünen yanının yorulmuş hâli olarak görüyordu. Deli gibi davrandı, çünkü sessizliğini kimse duymuyordu. Ve o biliyordu; delilik bazen aklın değil, insanların anlayış sınırının ötesidir. İnsanlar kendine “iyi” dedi, kendisine “iyi” diyenlere karşı hep “kötüyüm” dedi. Çünkü o bilirdi; iyi olmak, kelimelerde değil, davranışta kanıtlanır. İyiliği konuşan çoktu, ama yaşayan azdı. İnsanlar ona “bilge ama deli” dediler, ve bilge olduğu için değil, deli olduğu için bilgeliğini deliliğiyle kararttılar. Oysa o biliyordu; delilik, bilgelikten sürgün edilen aklın en dürüst şeklidir. Gerçeği fazla gören her zihin, çoğunluğa hep delirmiş görünür. Çünkü kalabalık, kendi yalanına ayna tutan herkesi “tehlikeli” bulur. İnsanlar “biz namusluyuz” dediler. O ise dedi ki: “Ben, kendine namuslu deyip namusu attığı adımlarda uygulamayanlara karşı hep namussuz olacağım.” Çünkü o anlamıştı; namus, di...